9 Nisan 2025 04:19

İran rejimi yeni bir eşikte: ABD’ye boyun eğecek mi?

ABD, yeni planları doğrultusunda İran’ı sıkıştırmaya devam ediyor. İran rejimi ise adeta son düzlükte. Ya ABD ile savaşa hazır olacak veya ABD’nin rejimden istediği 3 ana maddeye boyun eğecek.

İran rejimi yeni bir eşikte: ABD’ye boyun eğecek mi?

Fotoğraf: MA

Ela Ava
[email protected]


ABD ve İran rejimi arasındaki “müzakere” tartışmaları Donald Trump’ın Netanyahu ile görüşmesinin ardından, “İran ile doğrudan görüşmeler sürdürüyoruz ve bu görüşmeler başladı. Cumartesi günü de devam edecek” demesiyle yeni bir boyut kazanmış oldu. Trump’ın söylemine karşı Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ise iki taraf arasındaki görüşmenin dolaylı olacağını ifade etti. Müzakerelerin dolaylı mı dolaysız mı ilerleyecek olması, bir yandan İran rejiminin içindeki klik savaşları açısından İran’ın önemli bir eşik noktasına gelindiğini gösteriyor. 

ABD emperyalizmi, bölgedeki yeni planları doğrultusunda İran’ı sıkıştırmaya devam ediyor. İran rejimi ise adeta son düzlükte. Ya ABD ile savaşa hazır olacak veya ABD’nin rejimden istediği 3 ana maddeye boyun eğecek. Bu üç maddeyi hatırlayalım; İran rejimi nükleer tesislerinde sürdürdüğü uranyum zenginleştirmesini durduracak, Devrim Muhafızlarına ait balistik füzeler imha edilecek ve İran’ın bölgedeki tüm güçleri geri çekilecek.

ABD’in bu anlaşma çerçevesine İsrail de destek veriyor. Trump’la son görüşmesinde Netanyahu, Libya ile yapılan nükleer anlaşmaya benzer bir anlaşmanın diplomatik yollarla İran İslam Cumhuriyeti ile de sağlanması halinde buna destek vereceğini söyledi.

Yeni bir dönem başladı

Daha önce Trump ile müzakereleri “şerefsizce” ve “mantıksız” olarak niteleyen İran Lideri Ali Hamaney, tutumundan geri adım atarak ABD ile doğrudan veya Umman aracılığıyla dolaylı görüşmeleri kabul etti. ABD’nin ikinci uçak gemisinin bölgeye gelişi, ayrıca B2 ve B52 bombardıman uçaklarının konuşlandırılması ve Patriot füze savunma sistemlerinin Güney Kore’den İsrail’e transfer edilmesi, ABD’in son süreçte dışarıdan İran rejimine kurduğu baskıların yansımalarıydı.

Trump’ın vurguladığı gibi, bu askeri değişiklik İran’a doğrudan görüşmeleri kabul etmesi yönünde ciddi baskı oluşturdu. Öte yandan ABD, çevre ülkelerdeki üslerini güçlendirerek İran’a karşı tehditleri arttırdı. Bu merkezlerin nereler olduğuna kısaca bakalım:

Hint Okyanusu’ndaki batmaz uçak gemisi Diego Garcia, ABD ordusunun küresel varlığının en önemli parçalarından biri olarak kabul ediliyor. Hindistan’ın güney kıyılarından 1600 kilometreden fazla uzaklıkta bulunan ada, Soğuk Savaş’tan bu yana Birleşik Krallık’a ait olup ABD’ye kiralanmıştı. Diego Garcia, daha önce Irak ve Afganistan’daki operasyonların fırlatma rampası olmuştu ve İran’la olası bir çatışmada tekrar rol alabilir.

İkincisi Katar’daki El-Udeid Hava Üssü. 1990’lı yıllarda inşa edilen ve 11 Eylül saldırılarının ardından genişletilen El Udeyd Hava Üssü, ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük üssü. Daha önce Suriye, Irak ve Afganistan’daki operasyonların fırlatma rampası olarak kullanılan bu üs, ABD için Basra Körfezi üzerindeki istihbarat ve keşif misyonlarının merkezi olmaya devam ediyor.

Üçüncüsü, Bahreyn Deniz Destek Üssü. ABD Deniz Kuvvetlerinin 5. filosunun olduğu NSA Bahreyn, ABD’nin Basra Körfezi’ndeki deniz stratejilerinin merkezinde yer alıyor. Dünya petrolünün yaklaşık yüzde 20’sinin günlük olarak geçtiği Hürmüz Boğazı’nın hassasiyeti göz önüne alındığında, bu üs deniz caydırıcılığının ana merkezi konumunda.

ABD’nin ana üslere ek olarak bölge genelinde İran rejimini hedef alabileceği daha küçük veya ortak üsleri de bulunuyor. Ürdün’de Mawfaq Al-Sulti Hava Üssü, İsrail’de Negev Çölü Üssü ve BAE’de El Zafra Hava Üssü gibi.

Bu askeri düzenlemeleri tekrar gündeme getiren ve bir yandan İran rejimini dört bir yandan kuşatmaya çalışan ABD’nin yaptırımları da maddi olarak İran rejimini çok sıkıştırmış durumda.

İran ekonomisi çöküşte

Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesiyle İran’a yönelik baskı politikasını yeniden uygulaması, İran ekonomisini ciddi oranda etkiledi. Merkez bankası geçen ay yüzde 45’lik enflasyon açıklasa da yerel medyada fiyat artışının resmi rakamlardan çok daha yüksek olduğu; gıda, ilaç ve diğer temel ihtiyaçların fiyatının iki katına çıktığı belirtiliyor.

Öte yandan İran’da 21 Mart’ta başlayan yeni yıl, dolar kurunun yüzde 65 artışla 100 bin tümen civarına yükselmesiyle başladı.

Aynı zamanda merkez bankası istatistikleri, İran’nın dış varlıklarının da hızla tükendiğini; geçen yılın ilk çeyreğinin dörtte birine, bir önceki yılın aynı döneminin ise onda birine düştüğünü gösteriyor.

İran’da bir önceki mali yılın ikinci yarısında Çin’e yapılan petrol ihracatında yaşanan önemli düşüş göz önüne alındığında bu durumun tüm yıl için daha da kötüleşmesi bekleniyor. Zira ülkenin toplam ihracatının yarıdan fazlası petrol, petrol ürünleri ve doğal gazdan oluşuyor.

Bunun sonucunda giderek daha fazla sayıda İran vatandaşı yoksulluk batağına saplanıyor ve resmi açıklamalara göre İran nüfusunun üçte biri mutlak yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Dünya Bankasının asgari gelirler için belirlediği yoksulluk sınırına göre ise İran’da ailelerin neredeyse yüzde 80’i yoksulluk sınırının altında ve aylık gelirleri 600 doların altında.

İran rejiminin bu koşullar içerisinde sıkışması içeride açılan çatlakları da derinleştiriyor. Bunun bir yandan İran rejimi içinde Ali Hamaney’in şahsına doğrudan saldırıya dönüşmese de rejimin politik olarak yön değiştirmesi gerektiği ve bunu yapmazsa sonunun çöküş olduğuna dair tartışmalar günden güne hararetleniyor.

İran rejimi anlaşmaya mecbur

Bu açıklamalar İran rejiminin eski ve köklü tabanı arasında da sürüyor. 1988 yılında ülkenin Planlama ve Bütçe Teşkilatı’nın başkanı olarak görev yapan Mesud Roghani Zencani, o yıl Ruhullah Humeyni’ye bir rapor yazarak ülke hazinesinin boş olduğunu ve Irak’la savaşı sürdürmenin imkansız olduğunu bildirmişti. Şimdi Zencani, İran’ın bugünkü ekonomik koşullarının İran-Irak savaşının son yıllarındaki koşullara benzediğini söyleyerek İran’ın geri çekilmeye ve ABD ile müzakere ve anlaşmayı kabul etmeye hazırlandığını belirtiyor.

Sistemi korumak isteyen İran İslam Cumhuriyeti yetkililerinin büyük çoğunluğu durumun kritik olduğuna inanıyor. Toplumdaki hoşnutsuzluğun zirveye ulaştığı ve mevcut politikaların sürdürülmesinin sistemi çökme tehlikesiyle karşı karşıya bırakacağı uyarısında bulunuyorlar. Elbet bu isimlerin temel amacı İran halkının haklarını ve geleceğini savunmak değil, İslam Cumhuriyeti’nin bekası. Nitekim bu sürecin tüm bedelini ödeyen İran halkı oluyor. Yoksullukla cebelleşen İran halkı rejimin politikalarına ses çıkardığında ise soluğu cezaevinde alıyor, işkence görüyor.

Göstermelik değişiklikler

Ancak son süreçte dikkate değer “göstermelik” değişikliklerin İran rejimi tarafından öne sürülmesi de önemli. Birincisi 2009 yılında İran’da reformistlerin yön verdiği ama halkın önemli bir kesiminin katıldığı Yeşil Hareket’in önde gelen isimlerinden Mehdi Kerubi’nin 16 yılın ardından ev hapsinden çıkması, Devrim Muhafızlarının her yıl düzenlediği Kudüs yürüyüşlerinde “ABD’ye ölüm” sloganını durdurup “Sadece İsrail’e ölüm sloganı atın” denilmesi, Başörtü Yasası’nı savunan ve bunun için eylem yapanların gözaltına alınması gibi gelişmeler İran rejimi medyası tarafından süslenerek servis ediliyor. İran rejimi politik olarak “yumuşuyor” kampanyasına da bakınca, İran rejiminin son dönemeçte ABD ile bir anlaşmaya doğru ilerlediğini görmek mümkün. Ancak içeride rejime karşı arşa çıkmış öfkede bir değişiklik olmadığını da belirtmek gerekiyor.

Evrensel'i Takip Et